İnsan dedikleri;
El ayakla baş değil,
İnsan manaya derler,
Sûret ile kaş değil.
Diğer hayvanlardaki gibi insanın eti, kemiği ve derisi bir işe yaramaz. Eti yenmez, derisi giyilmez; insanın güzel ahlakından başka nesi vardır?
Mevlana şöyle bir ifade kullanmış:
“Nice insanlar gördüm;
Üzerlerinde elbiseler yok.
Nice elbiseler gördüm,
İçlerinde insan yok”
Temur Nasreddin Hocaya hamam çıkışı sormuş:
– Hoca şöyle kaç para ederim?
Nasreddin Hoca hiç düşünmeden cevap vermiş:
– 5 Akçe edersin.
Timur kızmış:
– Ne dedin hoca, üzerimdeki peştamal o kadar eder” demiş.
Nasreddin Hoca cevabı yapıştırmış:
– Ben zaten ona fiyat biçmiştim!”
Bazı insanlar vardır ki, üzerindeki elbisenin değeri kadar değeri yoktur. Halbuki Allah canlıları yara-tırken bütün kötü davranışları hayvanlara verirken insana en güzel lütuflarda ihsanlarda bulunmuştur. İnsana kutsallık vererek diğer canlılardan üstün kılmıştır.
İnsan, yaratıldıktan sonra yaratanı unutup her şeyi kendinden bilmiştir. Hatta bazıları tanrılık iddiasında bile bulunmuşlardır. Dünyayı ben yarattım dercesine gurura, kibre kapılanlar olmuştur. Bazıları da dünya hayatını ebedi zannedip ölümü ve hesap vermeyi akıllarına bile getirmemektedir. Bazıları da yaratılış gayesinin dışına çıkmayıp melekler saflığına ulaşmıştır.
İbretlik bir olayı nakledelim:
Allah Resûlü’nün kâtipliğini yapanlardan biri olan, Temim kabilesinden Hanzala b. Rabi başından geçen şöyle bir olayı anlatmıştır: “Resûlullah’ın yanındaydık. Bize cenneti ve cehennemi öyle anlattı ki onları gözümüzle görmüş gibi olduk. Sonra ben kalkıp eşimle çocuğumun yanına gittim ve gülüp eğlendim. Derken Resûlullah’ın yanındaki hâlimizi hatırladım hemen dışarı çıktım. Yolda Ebû Bekir’e rastladım. Ona (yaşadıklarımı anlattım ve) “Ben münafık oldum, münafık oldum!” dedim. Ebû Bekir de, “Biz de aynı şeyleri yapıyoruz” dedi.” (İbn.Mâci.Zühd.28)
Sonra Hanzala gidip peygambere (sas) “Yâ Resûlallah, seni gördüğümüzde
kalplerimiz yumuşuyor, ahiret adamı oluyoruz. Ama senin yanından ayrıldıktan
sonra dünya hoşumuza gidiyor, eşimizi ve çocuklarımızı sevip kokluyoruz”
(İbn Hanbeli, II, 305) diye yakındı. Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle
bu-yurdu:
“Hanzala! Benim yanımdaki hâlinizi ayrıldıktan sonra da sürdürseydiniz
melekler evinizdeyken ya da yolda- sizinle musâfaha ederlerdi.
Fakat ey Hanzala, (İnsan bu!) bazen öyle bazen böyle!” (İbn Mâce, Zühd, 28)
İşte insanların kimi öyle kimi böyle… Kendisini, yaratanını ve yaratılış
gayesini unutmaktan daha acı ne olabilir.
Necip Fazıl şöyle;
Lügat, bir isim ver bana halimden,
Herkesin bildiği dilden bir isim.
Eski esvaplarım, tutun elimden,
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?
İslamda insan:
İnsan, hayvan azmanı bir varlık değildir. İnsanlık, Ademle Havva’dan türemiş, yeryüzünün halifesi olarak kabul edilmiştir.
Melekler insana secde ettiğine göre gerçek insan meleklerden üstün sayılmıştır. Cenab-ı Allah insana hitap etmiştir. Ona sorumluluklar vermiştir. Canlı cansız her şeyi de insanın emrine vermiştir.
İnsan yaratılış yönünden en mükemmel bir şekilde yaratılmıştır. Kur’an’da “İnsanı en güzel biçimde yarattık” buyrulur. (Tin:4)
“İnsanı yeryüzünün halifesi yaptık” (Sad:26)
Allah insanı başıboş bırakmamıştır. (Kıya-met:36) Peygamberler göndermiş, kitaplar göndermiştir. “Dileyen inansın, dileyen küfretsin”
(Keh:29) diye de akıl ve irade de serbest bırakmıştır. Sonrada yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını bir bir Ce-nab-ı Allah’a verecektir.
İnsan sorumlu bir varlıktır:
İnsan, iyiyi de kötüyü de yapma gücünde yaratılmıştır. Dilerse inanır, sorumluluklarını yerine getirir, dilerse küfreder, sorumsuz bir hayat yaşar.
“İnsan, başıboş bırakılacağını mı zanneder (Kı-yame:36) ayetine göre insan başta Allah’a, ailesine ve diğer insanlara sorumludur. İnsanın yaratılış sebebi, Rabbına karşı kulluk görevlerini yapmasıdır.
İnsan, düşünecek olursa, diğer canlılardan farklıdır. Canlılar arasında kendisine verilen ilahi programa itiraz eden, yapmamakta ısrar eden bir tek canlı yoktur. Buna karşılık insan unutkandır, ihmalkardır ve isyankardır.
Hz. Ömer (ra) sorumluluklarını düşününce şöyle demiştir: “Sorumlu bir insan olacağıma gökte uçan kuş olsaydım.”
Kadın olsun erkek olsun, genç olsun yaşlı olsun herkes durumuna göre sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukların yerine getirilip getirilmemesine göre de ceza ve mükafat vardır. İnsan kendisine isterse hayır kapısını açar, isterse şer kapısını açar. Bu insanın istediğine bağlıdır.
İnsan dünyaya saf altın gibi gelir. Arzu ve isteklerine göre ya aslını korur veya ayarını kendi eli ile bozar. Külçe altının değerini yükselten nasıl ona yapılan işçilik işe, insanın değerini de sorumluluklarının yerine getirilmesi ile mümkündür. Her iyilik, her güzellik insandan kaynaklanır.
Hafta sonu oğlunu parka götüreceğine söz vermişti. Oysa Pazar sabahı kalktığında canı hiç dışarıya çıkmak istemiyordu. Oğlunun bu sözü hatırlamaması temennisiyle gazetesini eline aldı. Bu arada oğlu koşarak geldi ve heyecanla ne zaman parka gideceklerini sordu. Bir bahane bulamayan babanın gözüne gazetenin promosyon olarak verdiği dünya haritası ilişti. Haritayı küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı: “Bu haritayı düzelt de ondan sonra parka gidelim” dedi. Aradığı bahaneyi bulmuştu. Bir coğrafya profesörü bile bu haritayı akşama kadar düzeltemez, diye düşündü. Ancak kısa bir süre sonra oğlu koşarak yanına geldi: “Haritayı düzelttim babacığım, haydi parka gidelim.”
Bu işte bir yanlışlık olduğunu düşünen adam, çocuğunun düzelttiği haritayı görünce gözlerine inanamadı. Oğlu gerçekten de haritayı düzeltmişti. Şaşkınlık içerisinde bunun nasıl yaptığını sordu oğluna. Çocuğun, o çocuksu saflıkla verdiği cevap aslında ibretlikti: “Haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzeltince dünya da kendiliğinden düzelmiş oldu.”
İnsan değerli bir varlıktır:
Aslında her insan bir değerdir. Onu değerli kılan fıtrattan gelen değerlerdir. Allah onu yeryüzünün halifesi olarak yaratmış ona değer vermiş, diğer canlılara vermediğini ona vermiş ve dünyayı her şeyi ile onun yararına vermiştir.
İnsanı yaratırken güzel bir şekilde yaratmış, ona akıl gibi bir nimet vererek aklını kullanmada serbest bırakmıştır.
En önemlisi ibadetlerle kendisine yaklaşabilme ve huzuruna çıkma şerefini vermiştir. “Ey insan!” diye ona hitap etmiştir.
İnsan kendisini küçük ve basit bir varlık olarak görmemelidir. Yaşayışıyla anlayışıyla kendi değerini ve sahip olduğu değerleri korumalıdır. İnsan kaşıyla gözüyle ve yüzü ile insan değildir. İnsan eğer değerini bilmez, onu korumazsa, Allah’ın “balhüm adel” hayvandan da aşağıların aşağısına düşecektir.
Peygamber (as) bir hadislerinde şöyle buyurur:
– “İnsanlar altın gümüş madenleri gibidir. İslam öncesi hayırlı
olanlar, islam döneminde de islamı benimsemek şartıyla hayırlıdırlar…”
(Buhari Enbiya:2)
İnsan, islam dışı kalırsa, kendindeki sahip olduğu değerlerin farkında
olamaz.
İnsana değer veren islamdır. İslam’da insanın ölüsü bile değerlidir. İslam dışındakilere bakın, insan ölünce sıvılaştırılıp rastgele yere akıtılıyor veya yakılıyor, kanalizasyona dökülüyor.
İnsan, islamda kutsal varlıktır. Hatta değerlerini savunurken
ölse, “Şehit” ünvanını, yaralansa “gazi” ünvanını alır. Haksız yere
“İnsanı öldüren katil olur.
Peygamber (as) veda hutbesinde şöyle seslenmiştir:
– “Ey insanlar! Bilin ki mallarınız canlarınız ırz ve namuslarınız dokunulmazdır.
– İnsan eşref-i mahlukattır. Bu şerefi ona islam vermiştir. Diğer dinler ve ideolojiler insanı hayvan kabul eder, hayvan muamelesi yapar. İnsan hayvan değildir, hayvan türünde de gelmemiştir. “İnsan is-lamda hayat bulur. Kız çocukları islamla hayat bulmuş, köleler islamla hürriyetine kavuşmuştur.
– İslam inancında her doğan tertemiz doğar. Vaftizi, afarozu, günah çıkartma gibi saçmalıkları asla kabul etmez.
İyi insan olmak:
Bütün mesele iyi insan, iyi Müslüman olmaktır. Her meyvenin kurtlusu olduğu gibi insanında kurtuluşu olur. Atalarımız: “Hayvanın alacası dışında, insanın alacası içinde” derlerdi.
Bundan önce insanlar böyle değildi. Komşuluk, arkadaşlık, akrabalık ve hak hukuk anlayışı böyle değildi. Çok büyük, değişmeler oldu: Önceden insanlar gıda gibiydi, ilaç gibiydi, ihtiyaç giderir, derde derman olurdu. Şimdi zehir gibi. İnsan insandan kötülük görmezken şimdi en büyük kötülük insandan insana geliyor.
İnsanlar arasında sevgi, saygı, güven kalmadı. Merhamet yok oldu. Yardım, dayanışma kalmadı. Merhamet yok oldu, yardım, dayanışma kalmadı. İnsan, insanın kurdu oldu. Eşref-i mahlukat olarak yaratılan insan, bütün şerlerin kaynağı durumunda. Yahya bin muaz bugünkü insanları şöyle değerlendiriyor:
“Görüyorum ki, evleriniz Rum Kayserlerine, lük-se hayranlığınız İran Kısrasına, servet peşinde koşmanız Kârun’a, saltanatınız Firavun saltanatına, nefisleriniz Ebu Cehilin nefsine gururunuz Ebrehe’nin gururuna, yaşayışınız sefihlerin yaşayışına benziyor. Allah için söyleyin Allah Rasulü Muhammed Mustafa’ya benzeyenler nerede?”
Eskiden insanlar, “Allah görüyor, Allah biliyor, Allah soracak” düşüncesi ile yaşarlardı. Şöyle anlatırlar: İyi bir hayat yaşamış insanı öldükten sonra rüyada görürler ve sorarlar:
– Nasılsın, nasıl karşılandın? Adam:
– Ben kimseye kötülük etmedim, hep iyi davrandım. Burada bana da iyi davranıldı” der.
Kur’an’da:
“İman edip iyi amel işleyenlere gelince halkın en hayırlısı onlardır” buyrulur. (Beyyine:7)
Kötülük her insanın işi olabilir, iyilik ise iyi insanın işidir. Herkes istese de yapıcı faydacı ve iyi olamaz. Bir atasözümüz: “At tepmez, köpek ısırmaz demeyin huyu kötü olan mutlak bir hainlik yapar” denmiştir.
İyiyim demekle iyi olunmaz. İyilik yapmakla iyi olunur. Mutluluk başkalarını mutlu etmektedir. İyilik yapması gereken yerde iyilik yapmayan, manen zarar görür.
Yaşamasından yaşamaması daha hayırlı olanlar vardır. Faydalı iş yapmazlar, hep kötü düşünür, kötü-lük yaparlar.
Böyle biri Allah’ın sevgili kuluna sormuş:
– İşlerin hangisi hayırlıdır?
– Senin için öğleye kadar uyuman hayırlıdır” cevabını vermiş.
Bir ide ulu kişiye:
– Benim için dua eder misin? Demiş. O kişi de: Ellerini açıp:
– Ya Rabbi! Bu adamın canını bir an önce al! Demiş. O kişi kızmış ve demiş ki:
– Ben senden hayır dua istedim, beddua değil demiş. Ona cevap da şöyle olmuş:
– Ben senin iyiliğini istedim. Çünkü sen ne kadar çok yaşarsan günahın ve ona verilecek cezan o kadar çok olacak.”
Bazıları için şair şöyle demiş:
“Yılan mısın kimi görsen sokuyorsun.
Baykuş musun nereye konsan yıkıyorsun!”
Mevlana: “Kötü işler yapanlar köpekler gibidir. Taş atılsa, hemen fırlarlar.
Bu köpekler akıl ve iman bağı ile bağlanmazlarsa, insanlara saldırırlar”
demiştir.
İnsan üzerinde din kadar etkili olan başka bir güç yoktur. Din, her kötü,
istek ve arzunun önüne set çeker. İnsanın ölçülü ve düzgün bir hayat yaşamasını
sağlar. İnsanı hayırlı ve faydalı hale getirir.
Bir adam peygamber (as) a sorar:
– Ey Allah’ın elçisi, insanların hangisi daha hayırlıdır:
Allah’ın elçisi şu cevabı verir:
– Ömrü uzun yaptıkları güzel olandır”
Adam tekrar sorar:
– İnsanların en kötüsü kimdir?
– Ömrü uzun yaptıkları kötü olandır” cevabını alır.
Bu soru lokman (as) a da sorulmuş, oda şu cevabı vermiştir.
– Kötü insan, kötülük yapıp da yaptıklarından pişman olup, utanmayandır” demiştir.
Kötü insanlar yaptıklarının karşılığını sevap olarak alamazlar, ceza olarak görürler.
Bir gün peygamberimiz (sav) sorar:
– Müflis kimdir? Diye
– Elinde bir şey kalmayandır” derler. Peygamber:
– Müflis, o kimsedir ki, kıyamet günü namazla, oruçla ve bazı sevaplarla gelir. Fakat gıybet etmiş, iftira etmiş, sövmüş, hak yemiş ve kan dökmüş olduğundan onun sevapları hak sahiplerine verilir. İyilikleri yetmezse, karşı tarafın günahları ona yüklenir, sonra da cehenneme atılır” buyurmuştur.
– Kötüler, iyi olarak anılmazlar. Firavun, Nemrut, Ebu cehil, Ebu Lehep gibiler hep lânetle anılır.
– Kötüler rahmetle anılmazlar. Mezarı başında Fatiha, Yasin okunup dua edilmezler.
Öyleyse kötü olmanın hiç anlamı yoktur.
Kötülere son pişmanlık da fayda vermez.
Bu yazıyı 83 kişi okudu.